MUĞNİ’L-MUHTAC

ADAKLAR / NÜZUR

 

GİRİŞ

 

(-nezr-) ifadesi "nezr" şeklinde okunur. Bunun "nezer" şeklinde okunduğu da rivayet edilmiştir.

 

Bu kelime sözlükte "iyi veya kötü bir şey vaad etmek" anlamına gelir. Fıkıh terminolojisinde anlamı özelolarak "iyi bir şey vaad etmek"tir. Bunu Ruyani ve Maverdi söylemiştir. Bu ikisi dışındaki alimler ise -birazdan gelecek ifadelerden anlaşılacağı üzere- "kişinin, kendisine farz olmayan bir ibadeti üstlenmesi" şeklinde tanımlamışlardır.

 

Nevevi "adaklar" konusunu "yeminler" konusundan sonra zikretmiştir; çünkü her ikisi de kişinin kendi üstlendiği şeyi pekiştirmek üzere kendi nefsinde yaptığı bir akittir. Ayrıca yeminde keffaret söz konusu olduğu gibi genel anlamda adakta da keffaret söz konusu olur.

 

Adak konusunda temel delil "adaklarını yerine getirsinler" [Hac, 29] ayeti ile "onlar adaklarını yerine getirirler" [el-İnsan, 7] ayetidir. Bu konuda hadisler de bulunmaktadır. Bunlardan biri Buharl'nin rivayet ettiği şu hadistir:

 

> Allah'a itaat etmeyi adak olarak adayan kimse O'na itaat etsin. Allah'a isyan etmeyi adamış olan kimse isyan etmesin. (Buhari, el-Eyman ve'n-nüzür, 6700)

 

Bir diğer hadis ise Müslim'in rivayet ettiği şu hadistir:

 

> Allah'a isyan olan bir konuda ve Ademoğlunun sahip olmadığı bir şeyde adakta bulunmak yoktur.(Müs!im, Nezr, 4221)

 

Not: Adakta bulunmanın hükmü

 

Alimler adakta bulunmanın mekruh mu yoksa Allah'a yaklaştıran bir fiil mi olduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir. İlk görüş İmam ŞafiI'nin açık ifadesi olarak naklediimiş, Nevevi de el-Mecmu' adlı eserinde bunu tek görüş olarak nakletmiştir. Bunun delili Buharive Müslim'de yer alan şu hadistir: "Hz. Peygamber (s.a.v.) adakta bulunmayı yasaklayarak şöyle dedi:

 

> Adak, [Allah 'ın takdir ettiği herhangi] bir şeyi geri çevirmez. Bununla yalnızca cimri olan [ve normalde hayır hasenat yapmayan bir kimseden] bir mal çıkarılmış olur (Buhari, el-Eyman ve'n-nüzür, 6692; Müs!im, Nezr, 4214)

 

İkinci görüş Kadı Hüseyin, Mütevelli ve İmam Gazali'den nakledilmiştir. Rafil'nin "adakta bulunmak Allah'a yaklaştırıcı bir şey olduğundan kafirin adakta bulunması sahih değildir" ifadesinden çıkan sonuç da budur. Yine Nevevi, el-Mecmu'un namaz bölümündeki şu ifadesinden de bu anlaşılmaktadır: "Namazda iken kasten adakta bulunmak daha doğru görüşe göre namazı bozmaz; çünkü adakta bulunmak Allah'a münacatta bulunmak olduğundan bu, kişinin "Yüzüm, onu yaratan ve şekillendiren Allah'a secde etti" demesi gibidir."

 

İsnevi, el-Mühimmat adlı eserde şöyle demiştir.

 

Şu nass da bunu desteklemektedir: "İnfak ettiğiniz her nafakayı ve adadığınız her bir adağı Allah şüphesiz ki bilmektedir." [el-Bakara, 270]

 

Yani Allah bunun karşılığını verecektir.

 

Kıyas da bu ikinci görüşü desteklemektedir. Çünkü adakta bulunmak Allah'a yaklaşmaya vesiledir. Vesileler ise maksatların hükmüne tabidir. Ayrıca -Kadı Hüseyin'in belirttiği gibi- adağını yerine getiren kişiye, vacip olan bir şeyi yapan kişiye verilen sevap gibi sevap verilir. Nevevi, Ravdatü't-talibin'in nikah bölümünde Cüveyni'den naklen adağı yerine getirmenin nafileden yetmiş derece daha faziletli olduğunu aktarmıştır. Adakta bulunmayla ilgili yasak "adadığı şeyi yerine getirmeyeceği zannedilen kişi" şeklinde yorumlanır veya bu ifade, ilgili rivayetin işaret ettiği üzere adakta bulunmanın, kadere bir tesiri olduğunu veya adağın bağlandığı şeye bir tesiri olduğunu düşünen kimse hakkında söylenmiştir.

 

Kirmanı şöyle demiştir: "Mekruh olan şey, ibadeti üstlenmektir; çünkü kişi bunu yerine getiremeyebilir."

 

İbnü'r-Rif'a şöyle demiştir: "Zahir olan şudur: Herhangi bir şeye bağlamaksızın yapılan adak ibadet kapsamında olup şarta bağlı adak ise ibadet değildir." En uygunu bu görüştür.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

ADAĞIN RÜKÜNLERİ